OSMANLI DÖNEMİ’NDE YEDİKULE HİSARI
İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesi ile başkentte yeniden yapılanma çalışmaları başlatılmıştır. Özellikle Haliç kıyılarından Topkapı ve Yedikule’ye kadar uzanan sahil şeridine imparatorluğun her yerinden getirilen halk yerleştirilmiştir. Aynı dönemde, yani İstanbul’un fethinden sonra 1458 yılında Bizans İmparatorlarının şehre giriş amacıyla kullandığı zafer takı niteliğinde olan Altın Kapı’nın iki pilonu ve aynı sıradaki iki sur kulesi kullanılarak bu dört burca üç kuleli bir sur daha eklenerek, iç kale niteliğinde Yedikule Hisarı Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiştir.
Kuleler birbirine 5 metre kalınlığındaki sur duvarları, üç köşeli ya da yarım yuvarlak burçlarla bağlanmaktadır. Büyük kulelerin üst kısımları yüksek piramidal şekilli, iki kademeli külahlarla örtülüydü. Bu üç büyük kuleden silindir şekilli olanlar kuzeydoğudaki Darı veya Hazine Kulesi ve güneydoğuda Top Kulesi’dir. Prizma şeklinde olan Zindan Kulesi’dir (diğer adı ile Kitabeler Kulesi olarak da anılmaktadır). Altın Kapı’nın pilonlarının yanındaki kulelerden kuzeydeki aslen dört köşe olan ve “Pastorama Kulesi” olarak tanınan Bizans burcu 1724- 1725’te sekiz köşeli olarak yeniden yapılmış, inşasına III. Ahmed Dönemi’nde (1703-1730) başlanan kule, III. Osman Dönemi’nde (1754-1757) tamamlanmıştır. Bu kule genelde “III. Ahmed Kulesi” olarak tanınır. Güneydeki Bizans burcu ise 1766’daki şiddetli depremde yıkılmıştır. Yerine bir daha yapılmayan bu burç, “Küçük Kule” adıyla tanınmaktadır.
Giriş kapısının üstündeki kuleye “Bayrak Kulesi” denilmektedir. Kapının sağ ve solunda muhafız odaları vardır. Toplarla korunan bu kalenin yapılış amacı şehri savunmaktan çok, imparatorluğun bazı kentlerinde olduğu gibi, devlete ait değerli evrak ve eşyaları saklamak ve siyasi suçluların hapsedildiği zindan olarak kullanmaktır. Bir zindan olarak Yedikule Hisarı’nda; yabancı siyasi suçlular, Osmanlı Devleti’nin savaştığı ülkelerin İstanbul’daki elçileri ve Osmanlı devlet adamları hapsedilmekteydi. Kitabeler Kulesi ya da Zindan Kulesi olarak anılan bu kulede yabancı tutuklular kalmaktaydı. Bu tutuklular hisar içinde rahatça dolaşabildikleri gibi burada bulunan mahalledeki evlerde de kalabiliyorlardı. Zaman zaman şehirde dolaşmalarına izin verildiği bazı kaynaklardan öğrenilmektedir. 18. yüzyılın ortalarında İstanbul’da bulunan gezgin G.- J. Grelot buradaki tutuklulardan Hıristiyanların dışarıdan ibadet için rahip getirtebildiklerini, küçük bir mabette de ayin yapıldığını söylemektedir. Bu küçük şapelden 19. yüzyılın başlarında, Yanya’da Fransız konsolosu iken tutuklanarak Hisar’a getirilen Poucqueville de bahsetmektedir. Konsolos tutukluların savaş esiri değil de rehin muamelesi gördüklerini de anlatmaktadır. Yedikule Hisarı, II. Mahmut Dönemi’nde (1808-1839) hapishane olma işlevini kaybetmiştir.
Kulelerden Hazine Kulesi III. Murad’ın hekimi Dominico’nun bildirdiğine göre 250 asker tarafından korunmuştur.
Hisar avlusuna Fatih tarafından Fatih Camii, Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa tarafından 18. yüzyılın ilk yarısında sıbyan mektebi, cami yanına da çeşme yaptırılmıştır.
Lubenau Seyahatnamesi’nde Hisar hakkında şu ifadelere yer vermiştir; “Kalenin başında dizdar denen ve çok itibar gören bir kumandan bulunur. Emrinde 500 yeniçeri vardır. Türk hükümdarlarına ait servet ve değerli eşyalar burada muhafaza edilir. Yedikule Hisar’ındaki kulelerden birinde külçe altın ve para, diğerinde eski ve kıymetli eşyalar, resmi evraklar, bir diğerinde de Yavuz Sultan Selim’in İran’dan getirdiği ganimetler bulunmaktaydı. 1458-1789 yılları arasında Hazine-i Hümayun olarak adlandırılan devlet hazinesi burada yer almış, III. Murad Dönemi’nde saraya taşınmıştır.”
Hisar’ın Osmanlı Dönemi’nde zindan olarak kullanılan kulelerinden bahsetmek gerekirse; Yedikule Zindanları’nın zannedildiği kadar vahşet yüklü olmadığı, idamlar ve işkenceler dışında çok eziyetli olmayan hapis cezalarının da uygulandığı İngiliz Seyyah Lithgow’un; “Havası sağlığa faydalı ve melankoliyi dağıtmaya birebir” yorumundan da anlaşılmaktadır.
Hisara kapatılan Müslüman tutuklular Altın Kapı’nın iki yanında bulunan pilonlarda tutulmuştur. Kitabeler Kulesi’ndekine benzer şekilde bu kulenin içinde de çok sayıda yazıt ile basit grafitiler bulunmaktadır. Güneyde yer alan pilonun ortasında bulunan ve “Kanlı Kuyu” olarak adlandırılan kuyu ise birçok olaya şahitlik etmiş bir mekândır. Bu kulelere ilk kez fetihten 9 gün sonra Çandarlı Halil Paşa ve oğullarının hapsedildiği bilinmektedir.
Hisar’ın yapımından sonra, 1461’de Osmanlı topraklarına katılan Trabzon Rum İmparatorluğu’nun son imparatoru olan David Komnenos ve oğulları 1463’te Yedikule Hisarı’nda idam edilmiştir. Sultan Fatih Dönemi’nin ünlü veziriazamı Mahmut Paşa 1474’te, Yavuz Sultan Selim’in hilafeti devraldığı son Abbasi Halifesi III. Mütevekkil ile 1587’de eski Yemen şeyhinin de burada tutuklu olarak bulunduğu kaynaklarda geçmektedir.
Avusturya Elçiliği görevlisi Rainhard Lubenaeau 1584’te Hisar’da hapis olan Malta şövalyelerinden bahsetmektedir. Tarihçi Peçevi ise 1618’de Kırım Hanı Mehmed Giray’ın burada kaldığını söylemektedir. Hisar’da bulunan en ünlü tutuklulardan biri ise 1622’de tahtından indirilen II. Osman’dır. II. Osman tahttan indirilip II. Mustafa başa geçirildikten sonra Orta Cami’den çıkartılıp Topkapı Sarayı’nda cülus töreni yapıldıktan sonra Orta Cami’de tutulan II. Osman’ın yanına dönen Veziriazam Davud Paşa ile Yeniçeri Ağası Derviş Ağa ve bölük ağaları, II. Osman’ı bir pazar arabasına bindirip Yedikule’ye götürmüşlerdir. Gece yarısında da Davud Paşa yanına kethüdasını, cebecibaşını ve birkaç ayaklanmacı elebaşını alıp Yedikule’ye gitmiş, kement ile boğulmaya çalışılan II. Osman direnmeye çalışsa da hisar içerisinde öldürülmüştür.
Yapıda ayrıca Venedik soylularından Stephanus Alberti (1607), Korint ordugâhı kumandanı Julius Andrea Virasina (1600), Sadrazam Kara Davud Paşa (1622), Fransa Konsolosu Jean de la Haye (1660), Sermimar-ı Hassa Kasım Ağa (1651), Girit Fatihi Deli Hüseyin Paşa (1660), İstanbul Ermeni Patriği Avedik (1703), Eflak Prensi Constamin Brancoveanu (1714), Rus Elçisi Kont Tolstüy, Rus Elçisi Aleksi Oberskov (1787), Fransız Elçisi Ruffin gibi tanınmış şahsiyetler tutuklu kalmıştır. Yedikule Hisarı’nın, II. Mahmut Dönemi’nde (1808-1839) artık hapishane olarak kullanımına son verilmiştir.
18. yüzyılda Avrupa’da eski eserleri ve mumyaları toplama merakı baş göstermiştir. Bu tür eserlerin en çok bulunduğu yer ise Osmanlı topraklarında olduğu için İstanbul’a gelen Avrupalı elçiler ve seyyahlar bu eserleri toplamaya başlamıştır. Lady Montagu, “Türkiye Mektupları” adlı eserinde yine bu yüzyılda vuku bulmuş bir mumya götürme girişiminden bahsetmiştir. III. Ahmed’in iktidarda olduğu 1717 senesinde Fransa Kralı tarafından İsveç Kralı’na hediye olarak gönderilmek üzere bir mumya siparişi verildiği nakledilir. Bu siparişi iletmekle görevli olan kişiler İstanbul devriyesinde yakalanmış ve İstanbul kaymakamı bir soruşturma başlatmıştır. Esasen Osmanlıların ilgisini çekmeyen mumyaya, İstanbul’da yayılan dedikodu neticesinde alıkonulmuştur. Efsaneye göre, bu mumya efsunludur ve Osmanlı Devleti’nin devamı mumyanın bu topraklarda muhafazasına bağlıdır. Fransa ve İsveç elçiliklerinin yaptıkları girişimler sonuçsuz kalmış ve neticede mumyanın bulunduğu lahit mühürlenerek, Yedikule Zindanı’na götürülmüştür.
Osmanlı Dönemi’nde gerek mumya, gerekse tutsak paganın laneti gibi efsanelere konu olan Yedikule Hisarı, asırları aşarak bu efsanevi havasını hala korumaktadır.
1831 senesine gelindiğinde Topkapı Sarayı aslanları Yedikule Hisarı’na getirilmiş, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde de(1851) hayvanat bahçesi olarak kullanılmıştır.
Toplumsal ihtiyaçların karşılanması noktasında şehirde önemli bir yere sahip olan Yedikule Hisarı’nda 1871-1875 yılları arasında da Kız Sanat Evi faaliyet göstermiştir.