Fatih Mescidi
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethetmesinin ardından yaptırdığı
ilk suriçi mescid olan Fatih Mescidi ayakta kalan minaresiyle tarihe şahitlik ediyor.
Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed komutasındaki ordunun 6 Nisan 1453 tarihinde başlayan İstanbul kuşatması, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethiyle son bulmuştur. Bu kuşatma sırasında fethin ilk işaretleri hisarların içine yapılan camiler olmuştur. Buralar muhafızların aileleriyle birlikte konakladığı ve askerlerin ibadet etmek için toplandığı mekânlardı.
Bu hisar içi camilerinden biri de Fatih Sultan Mehmed Han tarafından Yedikule Hisarı avlusuna yaptırılan Fatih Mescidi’dir.
Yedikule Hisarı’nın şehre açılan kapısından Altın Kapı’ya giden yolun solunda bulunan mescit, yola paralel uzanmaktadır. Dikdörtgen planlı, üstü kiremit örtülü, itinasız yapılmış, sade bir binadır. Enine gelişen bir mahalle mescidi tipinde olan binanın sağ tarafında kurşun kaplı, külahlı, sade bir minare ve mescit duvarına bitişik bir bina ile çeşme haznesi mevcuttur. Bu küçük mescidin etrafında çevrili avluda Hisar ağasının evi, yabancı tutukluların binaları ile muhafızların binaları ve 1660’da idam edilen Deli Hüseyin Paşa’nın mezarının bulunduğu yine kaynaklardan öğrenilmektedir.
Sultan Fatih Dönemi’nde hisarla beraber inşa edilen mescit, Ayasofya Vakfı’na bağlanmıştır. 1905 yılına kadar ayakta bulunan yapı, sonraki dönemde yıkılmıştır. O zamanın Topkapı Sarayı Müdürü İzzet Kumbaracılar, hisar içerisinde bir kazı yapmış, 1936 yılında bu kazıdan bahsettiği yayınında 1873 yılında Türk-Rus savaşında mescidin önce fişek imalathanesi, sonrasında da eşya deposu olarak kullanıldığını bildirmiştir. Günümüzde mescidin yalnızca minaresinin bir kısmı ayakta kalabilmiştir. Mescidin yanına daha sonra Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa tarafından bir de mektep inşa edilmiştir.
Beşir Ağa’nın mektebinden ise günümüze hiçbir iz kalmamıştır. Fatih Mescidi’nin sur içinde inşa edilen ilk mescit olduğu söylenmektedir.
1940’lı yıllarda tadilata giren minare ve dibindeki yok olmaya yüz tutmuş olan çeşme, korumaya alınmışsa da ikisinin de eski halinden eser kalmamıştır.
Piri Reis’in kitabının yazmasında bulunan bir fotoğrafta bu mescidin çift meyilli, çatılı bir bina olduğu görülür.
İstanbul Kültür Tarihçisi Semavi Eyice eski İstanbul fotoğraflarına bakarak mescit ve civarı için şunları söylemektedir; “Eski Altın Kapı’ya giden yolun sonunda olan mescit yola paraleldir. Dikdörtgen yapılı, kiremit örtülü, mütevazı bir yapıdır. Binanın sağ tarafında kurşun kaplı külahlı sade bir minare ve mescit duvarına bitişik bir bina ile çeşme mevcuttur. Bahsi geçen çatı ahşaptandır ve Marsilya kiremitle örülmüştür. Sol taraftaki minare de tuğladan olup, bina almaşık örgülüdür.”
Yapımından yıkıldığı döneme dek 5 yüzyılın şahidi olan Fatih Mescidi, buradayım dercesine ayakta duran minaresiyle İstanbul’a hala ev sahipliği yapıyor ve değerini bilenlere kapısını açıyor. Yedikule’nin tam ortasında bulunan mescit; nice sultan, mahkûm, ganimet, asker ve efsane gördü kim bilir? Bir yandan Fatih Mescidi’nden gelen ezan sesleri, öbür yandan efsanevi mahkûmların ruhlarının feryat sesleri yükselirken Yedikule semalarında ne hülyalar dolaştı, ne tınılar kulakları sağır etti kim bilir?
Bir âlem düşünürüm ezan sesinde / Bir âlem: Ötenin çok ötesinde. (Mehmet Demirci)